Fuat Saka Alev Alev Mp3 indir

Fuat Saka Perçem Perçem (2002)
Sanatçı Fuat Saka
Albüm Perçem Perçem (2002)
Şarkı Alev Alev
Hit 171 indirme
Haftalık Hit 1 Haftalık indirme.
Boyut 3.38 MB
Tarih 2 Mart 2018 , Cuma günü eklendi.
Puan
10 üzerinden 10 puan. 1 kişi puan verdi.
Alev Alev Yorumları.
Alev Alev indir ve şarkı sözü.

Fuat Saka Alev Alev Sözleri



Ateşi ve ihaneti gördük.

Ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil.

Sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil,

İnanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle,

Silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan.

Beygirler çirkindiler,

Bakımsızdılar,

Hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi.

Fakat bozkırda kişneyip köpürmeden

Sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı.

İnsanlar uzun asker kaputluydu,

Yalnayaktı insanlar.

İnsanların başında kalpak,

Yüreklerinde keder,

Yüreklerinde müthiş bir ümit vardı.

İnsanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler.

İnsanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla

Köy odalarında unutulmuştular.

Ve orda sargı,deri

Ve asker postalları halinde

Yan yana, sırtüstü yatıyorlardı.

Koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden

Eğrilip bükülmüştü

Ve avuçlarında toprak ve kan vardı.


Ve asker kaçakları,

Korkuları, mavzerleri, çıplak, ölü ayaklarıyla

Karanlıkta köylerin içinden geçiyorlardı.

Acıkmıştılar,

Merhametsizdiler,

Bedbahttılar.

Şosenin ıssız beyazlığına inip

Nal sesleri ve yıldızlarla gelen atlıyı çeviriyor

Ve bolu dağında ekmek bulamadıkları için

Deviriyorlardı uçurumlara:

Şayak, cıgara kâadı, tuz ve sabun yüklü yaylıları.


Ve çok uzak,

Çok uzaklardaki istanbul limanında,

Gecenin bu geç vakitlerinde,

Kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları:

Hürriyet ve ümit,

Su ve rüzgârdılar.

Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar.

Tekneleri kestane ağacındandı,

Üç tondan on tona kadardılar

Ve lâkin yelkenlerinin altında

Fındık ve tütün getirip

Şeker ve zeytinyağı götürürlerdi.

Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı.

Şimdi, denizde bir insan sesinin

Ve demirli şileplerin kederlerini

Ve kabataş açıklarında sallanan

Saman kayıklarının fenerlerini

Peşlerinde bırakıp

Ve karanlık suda amerikan taretlerinin önünden akıp

küçük,

kurnaz

ve mağrur

Gidiyorlardı karadeniz'e.

Dümende ve başaltlarında insanları vardı ki

Bunlar

Uzun eğri burunlu

Ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki

Sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin

zaferi için

Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin

Bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...


Karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan

baltabaş gemi

İngiliz torpitosudur.

Ve dalgaların üstünde sallanarak

alev alev

yanan:

Şaban reisin beş tonluk takası.


Kerempe fenerinin yirmi mil açığında,

Gecenin karanlığında,

Dalgalar minare boyundaydılar

Ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.

Rüzgar:

yıldız - poyraz.

Esirlerini bordasına alıp

Kayboldu ingiliz torpitosu.

Şaban reisin teknesi

Ateşten diregiyle gömüldü suya.


Arheveli ismail

Bu ölen teknedendi.

ve şimdi

Kerempe fenerinin açığında,

Batan teknenin kayığında

Emanetiyle tek başınadır,

Fakat yalnız değil: Rüzgârın,

Bulutların

Ve dalgaların kalabalığı,

İsmail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.


Arheveli ismail

Kendi kendine sordu:

«emanetimizle varabilecek miyiz? »

Kendine cevap verdi:

«varmamış olmaz.»


Gece, tophane rıhtımında

Kamacı ustası bekir usta ona:

«evlâdım ismail, » dedi,

«hiç kimseye değil, » dedi,

«bu, sana emanettir.»


Ve kerempe fenerinde

Düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,

İsmail, reisinden izin isteyip,

«şaban reis, » deyip,

«emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip

Atladı takanın patalyasına,

açıldı.


«allah büyük

ama kayık küçük» demiş yahudi.

İsmail bodoslamadan bir sağnak yedi,

Bir sağnak daha,

Peşinden üç-kardeşler.

Ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer

Alabora olacaktı.


Rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.

Ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:

Sıvastopol'a giden bir geminin

Sancak feneri.


Elleri kanayarak

Çekiyor ismail kürekleri.

İsmail rahattır.

kavgadan

Ve emanetinden başka her şeyin haricinde,

İsmail unsurunun içinde.

emanet:

Bir ağır makinalı tüfektir.

Ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini

Ta ankara'ya kadar gidip

Onu kendi eliyle teslim edecektir.


Rüzgâr bocalıyor.

Belki karayel gösterecek.

En azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.

Fakat ismail

Ellerine güvenir.

O eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini

Ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini

Aynı emniyetle tutarlar.


Rüzgâr karayel göstermedi.

Yüz kerte birden atlayıp rüzgâr

Bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi

düştü.


İsmail beklemiyordu bunu.

Dalgalar bir müddet daha

Yuvarlandılar teknenin altında

Sonra deniz dümdüz

Ve simsiyah

durdu.

İsmail şaşırıp bıraktı kürekleri.

Ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.

Bir ürperme geldi ismail'in içine.

Ve bir balık gibi ürkerek,

Bir sandal

Bir çift kürek

Ve durgun

Ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.

Ve birdenbire

Öyle kahrolup duydu ki insansızlığı

Yıldı elleri,

Yüklendi küreklere,

Kırıldı kürekler.


Sular tekneyi açığa sürüklüyor.

Artık hiçbir şey mümkün değil.

Kaldı ölü bir denizin ortasında

Kanayan elleri ve emanetiyle ismail.

İlkönce küfretti.

Sonra, «elham» okumak geldi içinden.

Sonra, güldü,

Eğilip okşadı mübarek emaneti.

Sonra...

Sonra, malûm olmadı insanlara

Arhaveli ismail'in âkıbeti...